17 Ağustos 1999

13 sene önce bugünü hatırlıyorum. Bacak kadar boyum vardı ama yaşadığım korku, hüzün, merak boyumu fazlasıyla aşıyordu. Daha "deprem" kelimesini anlamlandıramadan oldu deprem. Hem de annemin köyünün yakınlarındaydı merkez. Kim bilir neler olmuştu orda, haber alamıyorduk. Düştük yola. Gölcük benim anılarımdaki yer değildi. Yerle bir olmak deyimi tam manasını bulmuştu işte. Arabamızın havalandırmasını ve motorunu durdurmamızı istediler bizden. Belki küçük bir çıt sesindeydi umutlar. Bağırış çağırışlar, haykırışlar... Ve koku... Rabbim böyle bir şeyi yaşatmasın bir daha. Bırakın elden bir şey gelmemesini bi de o kokudan tiksinme gerçeği vardı işte. "Ben nasıl bir insanım da böyle bir durumda bunu düşünüyorum?!" dedirten "ceset kokusu" sarmıştı her yeri. Öyle bir koku var mı yok mu bilmiyorum gerçekten ama 5 yaşında bir kız çocuğunun bu kadarını düşünebildiğine şükredin. Aklımı yitirmemiş olmam bile iyi. Ya onlar? Yitirmedikleri bir şey kalmayanlar?

Anneannem ve dedemin bir şeyleri yoktu neyse ki. Eski bir tepe köyü bizim Tepeköy; sağlam kayalar üzerinde her şey sapasağlam. Ama nice kayıplar verilmiş başka yerlerdeki tanıdıklardan. Gölcük'ü kaybetmiştik zaten çoktan. Korkudan eve adım atamadık, uzun zaman çadırda kaldık. Beni o kadar vurmadı da işte vurulanlar film şeridi gibi gözlerimin önünde.

Canını veren, cananını veren, yerinden yurdundan olan herkesi bir kez daha saygıyla anıyorum. Bu felaketi atlatmış, bir şekilde hayata tutunmuş olan herkese de sabır ve akıl sağlığı diliyorum.

Yorumlar