14 sensin şubat da...

Bakma sen güllere, içimi açtılar diye koydum, yoksa ben papatya severim tek, sade ama zarif.

Hep yazasım geliyo, ama hemencecik kaçıyo blogreader, yani şimdi salondan odaya gidene kadar ohooo! Bi de bilgisayarın tuşuna basıcaksın, klavye, mouse derken üşendim bildiğin. Ama ne yapsın bu blogger'ın, o da can yani, haftasonusu böyle cumburlop hopturhop geçince hiç olmuyo, dinlenemiyo yani.

Cumartesi evden dışarı adımımı atmadım, pişman da değilim. Ama pazar, dersane vardı, of lanet, başlıktan da anlayacağın gibi o dünya gerzekler gününde, kadıköyde bulunma şerefine nail oldum. Bahariye'den altıyola doğru yürüyorum, amanın bütün insanlar mı bana ters tarafa yürüyolar aceba, hiç aşağı inen görmedim, hepsi yüzüme hin hin bakaraktan geçtiler, tek tek gelseler olurdu ama hepsi çifttiler. El ele, diğer ellerinde de güller ve hediye paketleri olan gerzekler. Gerzekler diyorum şimdi alınıyosun, onlardan biri de sendin dimiiii? Şaka bi yana, kimseyi tanımadan niteleme gibi bi hakkım yok elbet ama, o an öyle geldi içimden. Nerdeyse annemi filan arıyodum, gel al beni be, soldan soldan geliyolar, diye. En son otobüs durağına vardığımda, evet, işte o an yalnız olmadığı hissettim. Onlar da benim gibiydiler, diğerlerinden usanmış olmalılar ki kadıköyden kaçarcasına sabırsızdılar otobüs için. Normalde o denli kalabalık olmaz o saatte ama yüz kişi vardı dün yani. Sevgili otobüsüm beni yirmi dakika bekletti ve nineler, dedelerle baya iyi vakit geçirdim ben de. Ama otobüste insan kılığına bürünmüş bazı hayvanlar oturmak istediğim yerleri ittire kaktıra geçip kapınca tam bir saat ayakta durdum, geberdim, duraktaki arkadaşlarımı (!) özledim.

Kuşum bana alıştı baya, beni camdan görüyo olsa gerek, ben içeri girerken kuduruyo, taklalar atıyo. Hatta bi ara yanından biraz uzaklaştım ve ona seslendim filan, salak, nerdeyse boğuluyodu atlayıp zıolayarak bana ulaşmaya çalışırken, kafasını sıkıştırdı. Yavru ya daha, şapşal biraz. Kimse ona corç demiyo ama, hatta ben bile demiyo olabilirim, maviş diyolar, mavişim. Ahah yine cırladı içerden, yerim sesini. Bi de bugün ilk defa elime alıp kafesten dışarı çıkardım. Elimi nası ısırıyo veya ısırmaya çalışıyo desek daha doğru olur, sinek. Ama benim sesimi duyunca uysallaşıyo, kafasını seviyorum, o küçücük kafasını, öpüyorum, yenilesi yaratık. Sıcacık varlık, hakikaten, insanlardan çok çok daha sıcak. (hem zahiri hem batıni bağlamda, uyes işte dilo, işte artist kelimeler)

Bi de artık kimseyi eleştirmiyorum. Çünkü önemli olan kimseye aldırış etmeden -tavsiyeleri, nasihatları duymadan değil, yanlış anlaşılmasın- yaşayabilmekmiş, asıl başarı buymuş, anladım. Kimseyi de yakından tanımadan, içini bilmeden yargılamıyorum. Genellikle de dünya işlerinden uzak durmaya çalışıyorum, kendi açımdan yani. Bak felsefem işte yahu, beni gidi beni!

Anladın sen beni. İşte öyle birşey!

Yorumlar